Resilence – Duygusal Zeka Kitap İncelemesi

Öncelikle “resilience” kelimesinin anlamından biraz bahsetmek istiyorum. Resilience Türkçeye dayanıklılık ve esneklik olarak çevrilmekle birlikte “çabuk iyileşme gücü” anlamını da taşımaktadır ve aslında bu noktada duygusal zekaya değinmiş oluyoruz. İncelememizde de göreceğimiz üzere duygusal dayanıklılık kavramı, yaşanan düşüşlerden sonra ayağa kalkma becerisini gerektirmektedir. Kitabımızda, lider olarak tabir edebileciğimiz kişilerin, yaşadıkları buhranlar sonrasında nasıl tekrar ayağa kalktıkları, bu süreçte hangi yolları izledikleri ve duygusal dayanıklılığımızı artırabilmemiz için neler yapabileceğimiz konuları işlenmiştir.

Biz de sizler için kitabın ana başlıklarına kısaca değindik;

  • Duygusal Esneklik Nedir?

İş dünyasında duygusal dayanıklılık ve esneklik kavramları çok popüler olmuş bir halde. Bölümün yazarı olan gazeteci Diane Cotu, bir röportajında piyasanın en saygın danışmanlık firmalarından birinin bir ortağına, işe alımlarda adayları nasıl seçtikleri ile ilgili sorular yöneltiyor ve duygusal dayanıklılık kavramına değiniyor. Ve duygusal dayanıklılığın, aranan diğer özelliklerden daha önemli olduğu cevabını alıyor. Hatta bazı adayların kendilerine sorulmadan duygusal dayanıklılıklarının yüksek olduğunu belirttiklerini öğreniyor fakat duygusal dayanıklılığın, ağır olaylar yaşamadan farkında varılamayacak bir şey olduğunu da kitabın ilerleyen bölümlerinde öğreniyoruz.

Bu konuyla ilgili çok güzel bir örnek Boston Psikoanalitik Derneği ve Enstitüsü’nün eski başkanlarından olan Maurice Vanderpol’dan geliyor. Vanderpol, Yahudi soykırımından sağ kurtulan kurbanların “plastik kalkan” diye bir özellik geliştirdiklerini tespit ediyor. Burada plastik kalkan olarak bahsedilen özellik birçok farklı katmandan oluşmaktadır. Mizah (kara mizah), duygusal bağ kurma becerisi ve kötülüklere karşı kendi içlerinde yarattıkları psikolojik alan bunlardan bazıları.

Bazı teoriler duygusal dayanıklılığın doğuştan gelen bir özellik olduğunu söylese de görüyoruz ki iflası yaşayan liderler, soykırımdan sağ kurtulan bireyler ve daha nice ağır olay kurbanları bu dayanıklılıklarını olaylar içinde geliştiriyorlar.

Duygusal dayanıklılığa sahip kişiler elbette ki belirli ortak özellikler taşıyorlar. Diane Cotu’nun araştırmalarına göre bu kişiler üç ortak özelliğe sahipler; Gerçekleri olduğu gibi kabul ediyorlar, hayatın anlamlı olduğunu dair bir inanç besliyorlar ve doğaçlama hareket etmek konusunda esrarengiz bir beceriye sahipler. Bu özelliklerden bir veya ikisi yere düştüğünüzde ayağa kalkmanıza yardıma edecektir fakat tam bir duygusal dayanıklılığa sahip olmak için üç özelliğe birden sahip olmanız gerekecektir. Ve elbette ki bu özellikler organizasyonlar için de geçerlidir.

Gerçeği Kabullenmek: Duygusal dayanıklılığın özünde iyimserlik yatmaktadır. Tabii uç noktaları varan iyimserlik size felakete de sürükleyebilir. İşletme alanında araştırmacı yazar Jim Collins’e göre dayanıklılığı yüksek organizasyonlar, iyimser bir eleman kadrosuna sahipler. Fakat Collins ne yazık ki yanılıyordu. Collins Vietnam’da sekiz yıl esir tutulan Amiral Jim Stockdale’e, esir kamplarından kurtulamayanların kimler olduğunu soruyor ve iyimserler cevabını alıyor. Zannediyorum ki duygusal dayanıklılık konusunda genel geçer hükümlerde bulunmamız pek mümkün görünmüyor. Burada iyimserliğin yanlış olduğundan bahsetmiyoruz, yalnızca gerçekleri kabul etmek daha önemli bir faktör olarak kendini gösteriyor. Mesela organizasyon içerisinde morali nispeten düşük olan bir çalışana iyicil tablolardan bahsetmek doğru olabilir fakat daha zorlayıcı durumlarda gerçekleri olduğu gibi kabul etmek fayda sağlayacaktır.

Anlam Arayışı: Kötü olay akışları yaşarken “Bunlar neden benim başıma geliyor” gibi serzenişlerde bulunan kişilere aşinayız. Fakat duygusal dayanıklılığı güçlü kişiler yaşadıkları acılardan bir anlam çıkararak yollarını devam etme eğilimindelerdir.

Günümüzde “değerler” kavramı bir noktada dalga konusuna dönüşmüşse de varlığını sürdürebilen kurumlar güçlü değerlere sahip kurumlardır. Diane Cote burada Katolik Kilisesi örneğini kullanıyor. Burada bahsettiğimiz değerler kavramının etik açıdan sorgulanabilir olması önem arz etmemektedir. Duygusal dayanıklılığa konu olan değer kavramı, şirket yöneticileri ve çalışanlarının bu değerlere inanmasını gerektiren bir noktadır sadece. Dolayısıyla duygusal dayanıklılığı da etik açıdan iyi veya kötü olarak adlandıramayız. Bazen sadece ayakta kalmak için gerekenleri yapmak (iyi veya kötü) duygusal dayanıklılığın göstergesini oluşturur. Bu noktada Victor Frankl’ın bir cümlesi etik kavramını benim açımdan çok doğru bir yere konumlandırdı.

Hayatta kalmayı başaran esirler yıllarca bir kamptan diğer kampa sürülen ve bu esnada yaşam savaşında tüm vicdani yanlarını yitirenlerdi. Bunlar, kurtulmak için her yönteme başvurmaya hazır insanlardı. Dürüst yöntemler kadar acımasız olanları da kullanabilirlerdi. Hayatta kalanlar olarak biz, aramızdaki en iyi insanların o kamplardan canlı çıkmadıklarını biliyoruz.”

Organizasyonlar açısından bakacak olursak değer bütünlüğü olan elemanları çalıştırmak, duygusal dayanıklılığı olan elemanları çalıştırmaktan daha önemlidir diyebiliriz. Çünkü duygusal dayanıklılığı yüksek kişi kendini tehlikeye atmaktansa şirketi gözden çıkarmaya daha meyilli olabilir. Fakat şirket değerlerine bağlı biri için tam tersi geçerli olacaktır.

Ritüele Dayanan Yaratıcılık: Üçüncü etmeni kısa bir ifadeyle, elde olanlarla yeni bir şey üretmek becerisi olarak tanımlayabiliriz. Psikologlar bu beceriye brikolaj adını veriyorlar. Kelimenin köküne indiğimizde “bouncing back”, yani “iyileşmek, toparlanmak” anlamına geldiğini görüyoruz. Bu noktada duygusal dayanıklılıkla ilişkili olduğunu zaten söyleyebilir durumdayız. Brikolajcı, başkasının elini kolunu bağlayan bir durumda yaratıcı çözümler üretir.

Varlığını sürdüren, krizleri aşarak yollarını devam eden organizasyonlarda birçok brikolajcıya rastlamamız mümkündür. İçinde bulunulan koşullara neyi gerektiriyorsa ona uygun doğaçlamaları yaparlar.

  • Herkes İçin Duygusal Dayanıklılık

Bölümün yazarı Daniel Goleman duygusal dayanıklılık becerisinin iki yolla elde edildiğini söylüyor; kendinizle konuşmak ve beyninizi sil baştan eğitmek. Büyük bir yıkım yaşadığımızda ilk yolda kendimize telkinlerde bulunmamız ve ve yenilgiyi kabullenmememiz gerekiyor. Kadere razı olmuşluk bize bir fayda sağlamayacaktır. Ve sonrasında beynimizi sil baştan eğitmemiz gerekiyor.

Kabat-Zinn, biyoteknoloji firmasında çalışan elemanlarına “mindfulness” metodunu öneriyor. Metodun talimatları şu şekilde:

  • Birkaç dakika dikkatiniz dağılmadan oturabileceğiniz sessiz, sakin bir yer bulun. Bunun için odanızın kapısını kapatın ve sessiz bir yer bulun.
  • Sırtınız dik ama rahatlamış bir şekilde oturun.
  • Tüm dikkatinizi nefesinize odaklayın. Nefes alıp verirken yaşadığınız hissin farkına varın. Her nefeste bunu tekrarlayın.
  • Nefes alıp verişinizi sorgulamayın, değiştirmeye çalışmayın.
  • Odaklanmanızı engelleyen sesleri ya da düşünceleri engellemeye çalışmayın, bırakın gelip geçsinler, siz tekrar nefesinize odaklanın.

Sekiz hafta boyunca günde ortalama 30 dakika bu mindfulness egzersizini yapan çalışanların beyin hareketlerinin stresle ilişkili sağ yarıda değil, duygusal dayanıklılığın merkezi sol yarıda yoğunlaştığı gözlemlenmiştir. Sizler de mindfulness egzersizi ile duygusal dayanıklılık seviyenize katkı sağlayabilirsiniz.

  • Duygusal Dayanıklılığı Ölçme, Yönetme ve Güçlendirme

Şirketlerin dayanıklılıklarını artırmak için uygulanan yöntemler pek tabii kişiler için de uygulanabilir. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşacağım.

Olumluluk akçesi bastırmak: İnsanlar, ülkelerin para basması gibi duygusal dayanıklılık basamazlar fakat burada akçe kavramını kullanacağız. Bu akçeler kaynağını, yaşadığımız olumlu olaylar, etkileşimlerden alır ve şükran duyduğumuzda basılır, saklanır. Eğer bu olumlu tabloyu yaratabilirseniz bireysel mutluluğunuz artar ve duygusal dayanıklılığınız güçlenir.

Kayıt tutmak: Şirketleri değerlendirirken de yararlandığımız araçların kayıtlarını dikkatli bir şekilde tutmazsak hiçbir fayda yaratamayız. Yukarıda bahsettiğimiz olumluluk akçeleri için de aynı şey geçerlidir. İster bir defterde isterseniz dijital bir ortamda akçelerinizin kayıtlarını tutabilirsiniz. İş, ilişki, aile gibi kategorilere bölebilirsiniz, hatta dilerseniz akçelerinize hastag ekleyebilirsiniz. Bir şirket için raporların izlenmesi ne kadar önemliyse, duygusal dayanıklılık için olumluluk akçelerinin izlenmesi de bu denli önemlidir. Şükran duyduğunuz etmenleri incelemek hem duygusal dayanıklılığınızı artıracak hem de ilişkilerinizi güçlendirecektir. Hatta belki unuttuğunuz sebeplerinizi hatırlamanıza bile yardımcı olabilirler.

  • Eleştiriden Ders Alma

Geri bildirimin önemi inkar edilemeyecek derecede güçlüdür fakat neden geri bildirimi almakta zorlanıyoruz? Burada iki temel insani ihtiyacım çatışmasına şahitlik ediyoruz; öğrenme ve gelişme ihtiyacı ve olduğu gibi kabullenilme ihtiyacı. Geri bildirimler bazen ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bizi kızdırabilir ve haksızlığa uğramışız hissi oluşturabilir. Bu konuda üç temel başlık söz konusudur.

Birincisi hakikat dürtüsüdür. Geri bildirimi olarak verilen tavsiye dayanaksız ve yersiz olarak algılanırsa haksızlığa uğramış hissi oluşur ve bu dürtü tetiklenir.

İkincisi ilişki dürtüsüdür. Bu dürtü, geri bildirimi veren kişi ile ilişkilidir. Bu kişinin, tavsiye verdiği konuyu anlamadığını düşünüyor olabiliriz. Veya kuvvetli, olumlu bir ilişkimiz olan kişiden gelen geri bildirimi bizim için kırıcı olabilir. Aslında başkasından duyduğumuzda farklı tepki verebileceğimiz geri bildirimleri, o kişiyle alakalı ilişkimiz sebebiyle reddedebiliriz.

Üçüncüsü ise kimlik dürtüsüdür. Burada geri bildirimin haklı veya haksız olmasının bir önemi yoktur. Benlik bilincinize zarar veriyorsa bu dürtü devreye girer ve kendinizi savunma konumuna geçmiş bulabilirsiniz, burada durum tamamen kendinizle ilgilidir.

Tüm bu tepkiler doğal ve bazen makul olmakla birlikte geri bildirimlerden fayda sağlayabilmeyi öğrenmeliyiz. Örnek olarak, geri bildirimin ne olduğu ve kimden geldiği, iç içe geçmemesi gereken konulardır, bunları ayırmalıyız. Ve önceliğimiz her zaman koçluk almak olmalıdır.

Bir öneri olarak, geri bildirimi siz isteyin diyor bölümün yazarları. Fakat “bana verebileceğiniz bir geri bildirimi var mı?” gibi bir soru çok kapsamlı olacaktır. Bunun yerine “Daha iyi olmamı engelleyen bir şey söyleyebilir misiniz?” diye sorabilirsiniz. Böylece soruyu yönelttiğiniz kişinin aklında beliren ilk sebebi öğrenmiş olursunuz. Ve unutmayın ki kişisel gelişiminizde en belirleyici faktör yine siz olacaksınız.

  • Karşı Ateş: Büyük Liderler Felaketleri Nasıl Atlattı?

Bir liderin atlatması gereken en önemli ve zor sınav, kariyerinde yaşadığı bir felaket sonrası yeniden ayağa kalkmaktır. Yenilgiler gerçek liderlere, büyük bir azim ve kararlılıkla devam etme gücü verir. 450’nin üzerinde şirket kapsamında yapılan bir araştırmada görüyoruz ki görevine son verilen CEO’lardan iki yıl içinde yeni bir yöneticilik görevine getirilenlerin oranı yalnızca yüzde 35. Peki görevden alınan bir lideri geri dönmekten alı koyan nedir? Bu tip liderler geçmişe takılı kalmaya meğillidirler ve yaşananlardan dolayı kendilerini suçlu hissederler, savaşmazlar. Fakat kişinin büyük bir lider olarak adlandırılabilmesi için yaşadığı durumlara tersine çevirme becerisine sahip olması gerekmektedir.

Böyle durumlarda savaşınızı nasıl sürdüreceğinize karar vermelisiniz. Yaşadıklarınız üzerine oldukça maliyetli ve yorucu mücadelelere mi girişeceksiniz, yoksa yaşananların unutulacağını umarak olanları geride mi bırakacaksınız? Burada salt bir doğrudan bahsetmek mümkün olmayacaktır, her olay farklı dinamiklere sahiptir.

Savaşlarınıza başkalarını da dahil edin. İster bir savaş başlatmış olun, isterseniz geri çekilmiş olun, mutlaka başkalarından destek almalısınız. Aileniz, dostlarınız, belki de uzak tanıdıklarınız olabilir. Yapılan araştırmalar, yeni şirketlerde yeni pozisyonlara yönelme konusunda yakın çevredense uzak çevrenin daha etkili olduğunu gösteriyor. Araştırmaya katılanların yüzde 55,6’sı, yılda sadece birkaç kez gördükleri kişiler sayesinde yeni işlerine başladıklarını söylüyorlar. Bunun nedeni, yakın çevrenizdeki insanlarla ortak çevreye sahip olmanızdır. Uzak çevreniz size yeni kapılar açabilir.

Kahramanlık statüsünü geri kazanın. Eğer sahalara geri dönecekseniz kahramanlık statünüzü geri kazanmalısınız. Büyük liderlerin çoğu kahramanlık statüsüne sahiptir. Herhangi bir nedenden ötürü insanların gözündeki imajınız kabul görmezse var olan kimliğinizi yitirebilirsiniz. İtibarınızı kazanabilmek için hikayenizi insanlara iyi bir şekilde anlatabilmelisiniz.

Kararlılığınızı ispatlayın. Gerçek anlamda sahalara geri dönmek, yeni bir işe girmek veya yeni bir şirket kurmakla mümkün olacaktır. Hala güven yaratabildiğinizi ve liderlik yapabildiğinizi ispatlamalısınız.

  • Duygusal Dayanıklılık Tahammülle Değil Toparlanmakla İlgilidir

Duygusal dayanıklılık kavramına aslında çok katı yaklaşıyoruz. Duygusal dayanıklılık dediğimizde gözlerimizin önünde çamurlar içinde sürünen bir asker veya peşi sıra yumruk atan, yumruk yiyen bir boksör geliyor olabilir. Ne kadar çok didinirsek, ne kadar çok durmadan çalışırsak o kadar başarılı olabiliriz diye düşünüyoruz fakat bu bir yanılgıdır. Duygusal dayanıklılığımızı yükseltmemiz için yenilenmemiz ve tazelenmemiz gerekiyor. Ne yazık ki işimiz durduğu anlarda her zaman bu yenilenme ve tazelenme sürecine başlayamıyoruz. Bazen geceleri işle ilgili problemlerimizi düşünerek uyuyamıyoruz, bazı akşamlar yemek yerken dahi iş konuşuyor olabiliyoruz. Bu noktada araştırmalar, teknolojinin çalışma saatlerimizi uzattığını ifade ediyor. Dolayısıyla tazelenme sürecimiz de baltalanmış oluyor. Ve bu durum Amerika’da sağlık harcamalarının artmasına ve personel sirkülasyonuna sebep oluyor.

Duygusal dayanıklılık kavramının yanlış anlaşılması çocukluğumuza kadar uzanıyor. Uyumadan sabaha kadar proje hazırlayan çocuk takdir ediliyor, dolayısıyla bu çocuk için duygusal dayanıklılık kavramı yanlış bir boyutta yer edinmiş oluyor. Oysa ki aşırı çalışma ve yorgunluk, duygusal dayanıklılığın düşmanıdır. Küçükken edinilen alışkanlıkların çalışma hayatımıza yansıması da şaşırtıcı olmayacaktır.

Ariana Huffington şöyle diyor: “Üretken olmak adına uykumuzdan fedakarlık ediyoruz. Ancak ne kadar fazla çalışırsak çalışalım uykusuzluğumuz her yıl, kişi başı 11 günlük üretkenlik kaybına yol açıyor…”

Peki nasıl yenilenebilir ve tazelenebiliriz? Beynimizin de bedenimiz gibi dinlenmeye ihtiyacım vardır, aksi takdirde 8 saat uyumuş olsanız dahi yorgun hissedebilirsiniz. Çünkü dinlenmek ve tazelenmek farklı şeylerdir. İşteki duygusal dayanıklılığınızı artırmak istiyorsanız iç ve dış tazelenme dönemleriniz olmalıdır. İç tazelenme, mesai saatlerinde, önceden belirlenmiş olmayan kısa süreli rahatlama molalarını ifade eder. Dış tazelenme ise mesai dışı günlerde tatillerde yapılanları ifade eder. İç ve dış tazelenme molalarıyla size güçlü ve dayanıklı yapacak kaynaklar yaratabilirsiniz.

Resilience adlı kitap üzerine yaptığımız söyleşiyi bu linkten izleyebilirsiniz.

Takım Geliştirme ve Duygusal Zeka eğitimlerimize buradan ulaşabilirsiniz.

Eğitim Takvimimize buradan ulaşabilirsiniz.

 

Bu gönderiyi paylaş